Antonopoulos: Her iki ülkenin burjuva sınıflarıyla savaşmalıyız
ATİNA – Siz canavarlara karşı savaşırken onların oburlarının da kendi canavarlarına karşı sizinle bire bir savaştığını bilmek tarif edilemez bir duygu. Nazım Hikmet bu duyguyu anlatırken bir şiirinde şöyle demiştir:
“ Çin’den İspanya’ya, Ümit Burnu’ndan Alaska’ya / denizin her milinde, her kilometresinde dostum ve düşmanım var. / Dostlar bir kere bile selamlaşmadık / Aynı ekmek, aynı özgürlük, aynı hasret için ölebiliriz. / Kendi kanına susamış, benim kanıma susamış düşmanlar. / Gücüm: / Bu koca dünyada yalnız olmadığımı(…)”
**
Bugün dünya bir felaket içinde. Milliyetçi söylemler her taraftan damarlarımızda akan kana doluyor ve siyasi söylemi etkiliyor. Bundan dolayı kaymış bir atmosferde asıl düşmanın kim olduğunu bulmak asıl görev haline geliyor.
Nasıl ki Türkiye’de bozuk düzenin nedeni olarak ‘dış güçler’ gösteriliyorsa, Yunanistan’da da Türk gündemi milliyetçi duyguları körükleme işlevi görüyor. Bazı sol partiler bile bazen bu tuzağa düşebiliyor.
Ama iyi haber şu ki herkes böyle düşünmüyor. Pek çok sosyalist, komünist Yunanistan’daki savaşın ve Türkiye gündeminin farklı ve daha kapsamlı bir toplumsal analizinden yanadır. Yunanistan’daki komünist ittifak ANTARSYA’nın bir parçası olan Komünist Kurtuluş İçin Yeni Sol Akım (NAR) da bu örgütlerden biridir. NAR Merkez Komite Üyesi Pavlos Antonopoulos ile görüştük. Yunanistan’da yaklaşan seçimleri ve Türkiye gündeminin toplumsal yansımalarını değerlendirdik.
‘PARLAMENTO’DA FAŞİSTLER VAR’
Yunanistan bu yıl farklı bir seçim sistemiyle sandık başına gidiyor. Bu, ikinci hatta belki de üçüncü bir türün olabileceği bir sistemdir. Şu anda ülkede nasıl bir seçim atmosferi hissediyorsunuz? Diğer partilerin siyasi söylemlerini nasıl buluyorsunuz?
Tüm partiler kendi hareketlerini seçimlere hazırlıyor. Son dönemde seçim çalışmaları başladı. Seçimlerin kesin tarihi henüz açıklanmadı, ancak ilkbaharda olması bekleniyor. Nisan veya Mart gibi olacağını düşünüyoruz.
İktidardaki Yeni Demokrasi (YD), hükümet kurmak ve parlamentoda çoğunluk elde etmek için bu seçimlerin kendileri için sorun olacağını biliyor. Yeni sisteme göre birinci tipte seçimlerin sonuçlanabilmesi için kazanan partinin yaklaşık 38-40 oy alması gerekiyor. YD için bu imkansız. Başta SYRIZA olmak üzere diğer partilerin hükümet kuracak gücü yok. PASOK[1]ile cephe oluşturmaya çalıştılar. Ancak ikinci cinsiyette her şeyin netleşeceği kanaatindeyiz.
Mecliste diğer partilerin ortasında faşistleri kılıklı görüyoruz. (Kostüm takmayan Altın Şafak gibi değil…) Onlar da yüzde 4-5 civarında oy alabileceklerini düşünüyorlar. Yunanistan’da seçim barajı %3’tür.
PASOK’a ve Yunanistan Komünist Partisi’ne (KKE) gelecek olursak… KKE’nin oyların yüzde 5-6’sını alacağı varsayılıyor, bu genellikle sınır oluyor. PASOK da 8-9 civarında.
‘SOLDA UKRAYNA SAVAŞI VE BÖLÜNMELER’
Şimdi parlamento dışından bahsedelim. Biz de aynı durumdayız ve biraz cephe oluşturmayı denedik. Tüm taraflar, doğal olarak, sadece şimdi değil, bir süre önce çalışmaya başladık. Elbette ANTARSYA’mız var. Ama biz bu derneği genişletmeyi planlıyoruz. Kolay değil. Bunun bir nedeni savaş gündemidir.
Meclis dışındaki örgütlerin savaşla ilgili tutumlarından bahsetmek gerekirse bunları üçe ayırabiliriz. Bazıları Rusya’nın tarafında, diğerleri NATO’da – ama tam olarak değil. Ne de olsa NATO’dan bahsederken ‘olumlu’ taraftan bahsetmek kolay değil. Ancak Rusya’ya karşı çıkıyorlar ve Rusya’nın bu savaşı kaybetmesi gerektiğini, ‘işgalci’ olduğunu belirtiyorlar. Diğerleri aksini iddia ediyor…
Üçüncü görüş ise bizim de desteklediğimiz görüş: Her ikisine de karşı durmak. Savaşı durdurmamız gerektiğini düşünüyoruz. Her şeyden önce çok fazla insan ölüyor, ülkeler harap oluyor ve bu hiç kimse için adil bir savaş değil. Sadece yeni cepheler isteyenler için kullanışlıdır. Asya’da Çin, Rusya, İran ve muhtemelen Hindistan ile bir cephe kurmak istiyorlar. Her şey oldukça karmaşık. Karşı taraf doğal olarak ABD ve Avrupa ile birliği önüne koyuyor.
Bunun bir dünya savaşına neden olma olasılığı nedeniyle oldukça tehlikeli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü geri dönüş olmayacak. Elbette NATO, Rusya’ya hem güç departmanını hem de daha da ötesinde pazarını kaybetmesi için baskı yapıyor. Rusya da buna karşı bir şeyler yapmak zorunda kaldı ve Ukrayna üzerinden savaş başladı. Ama sonuçta sorun Ukrayna ile Rusya arasında değil.
Tüm bu karmaşık durum nedeniyle, birlikte örülecek ortak bir yol bulmak daha da zorlaştı. Bu büyük bir sorundur. Daha önce böyle bir imkanımız olduğu için 20’den fazla siyasi örgüt iktidara ve politikalarına karşı bir aradaydı. Şimdi bunu tekrar yaratmak için bir cephe kurma arayışındayız. Özetle seçime birlikte gidebilmek açısından durum bizim açımızdan oldukça karışık görünüyor.
‘TÜM KANALLARDA TÜRKİYE KARŞITI GÜNDEMİ GÖRÜYORUZ’
Türkiye’de yapılacak her seçim öncesi Yunanistan ile krize girmek adeta bir gelenek haline geldi. Aynı şeyi Suriye gündemi için de söyleyebiliriz. Ancak bu yılı farklı kılan, Yunanistan’ın son dönemde Türkiye ile bir seçim sürecine girmiş olması. Sizce bu tesadüf ülke siyasetindeki söylemi nasıl etkiledi?
İktidar son dönemde Türkiye hakkında çok konuşuyor. Örneğin her gün çıkan haberlerden bazıları kesinlikle Türkiye ile ilgili. Propaganda sistemi oldukça güçlü, her kanalda Türk gündemini görüyorsunuz. Tabii bu gündem Türkiye aleyhine bir telaffuzla işleniyor. “Ülkemizi savunmamız lazım” gibi bir anlayış gündeme getiriliyor.
KKE’nin de yolunda olduğunu söylemeliyiz. Doğal olarak sadece KKE değil, SYRIZA’dan ayrılan Halk Birliği (LE) de bire bir formda. (Fransa’nın Boyun Eğmeyen Fransa’sının lideri Jean-Luc Melenchon’un başka bir versiyonu diyebiliriz onlara.) LE’nin biraz milliyetçi olduğunu söylememiz gerekiyor.
Bu konudaki görüşümüz Yunanistan’da çok çok küçük bir azınlığı temsil ediyor. Her iki tarafın da savaş yanlısı bir taraf tuttuğu kanaatindeyiz. Her şeyden önce sadece seçimler için değil, Ege Denizi’nde de hegemonya sahibi olmak için. Aslında Doğu Akdeniz’de Libya ve Kıbrıs’ta olduğu gibi, muhtemelen biraz daha geniş bir alanda bir çatışmaya tanık oluyoruz.
Hem Yunanistan’daki hem de Türkiye’deki burjuva sınıflar, bu bölgede geçerli olan sözün kendilerine ait olmasını istiyor. Dolayısıyla her ikisine de karşı mücadele etmek ve hakikate yönelik savaşa veya çatışmaya yönelik her türlü eylemi engellemek zorundayız. Doğal olarak, bu Ukrayna’da bir ‘savaş’ değil, ancak muhtemelen Ege Adaları’nda veya Kuzey sınırında bazı ‘bölünmeler’ olabilir.
‘Sol Bir Kısım Türkiye Karşıtı Propagandayı Benimsedi’
Milliyetçilik hakkında konuşursak, daha önce başka bölümlerle karşılaştık: Makedonya hakkında, Arnavutluk hakkında. Ancak son periyotta konuşulacak başka bir bahis olmadığı için ellerinden geleni yaptılar. Mesela Makedonya’ya, “Kuzey Makedonya” hikayesine isim vermek istemediler… Ve milliyetçi telaffuzuyla SYRIZA da taraf tuttu. Ege konusunda, militarist görüşler, orduya ve silaha daha fazla bütçe ayrılması konusunda… YD ile aynı söylemi benimsediler.
Bu gündemde KKE, Ukrayna’daki savaştan bahsederken, hükümetin Ukrayna’ya silah vermemesi gerektiğini, aksi takdirde Türkiye’ye karşı Ege adalarını savunmakta sorun yaşayabileceğimizi söylediler. Doğrusu trajikomik bir yorum… Diğer taraflar da aynı safta yer aldı. Sadece ANTARSYA ve diğer bazı Troçkist ve Maocu örgütler farklı bir bakış açısı sunuyor. Maocuların hepsi kendi aralarında farklı yaklaşımlara sahip değil.
Bütün bunlara karşı olmaya çalıştık. Protesto gösterileri düzenledik, basın metinleri yazdık, birçok örgütün imzasını taşıyan bildiriler yayınladık… Savaş ve Ege sorunu konusundaki tutumumuzu kabul eden dokuz örgütün içinde bir cephe oluşturduk. Bu yolu izlemeye çalıştık. Tabii bu noktada Türkiye’den gelen dost ve yoldaşlarımıza da uluslararası arenada yardımcı olduk. Tıpkı yolu birlikte yürümeye çalıştığımız gibi. Savaş karşıtı telaffuza sendikaları da dahil etmeye çalıştık.
Ancak daha önce de söylediğim gibi bu çok ama çok zor. Kendi pozisyonumuz hakkında konuşmak için fazla zamanımız yok. Çünkü medyaya erişimimiz yok.
“MİLLİYETÇİLİK FAŞİZM İÇİN İLK ADIMDIR”
Peki, Yunanistan’daki insanlar tek taraflı propaganda yağmuru altında ne düşünüyor? Savaşı bir olasılık olarak görüyorlar mı?
Sorun bugün başlayan bir sorun değil. Bu yüz yıllık bir problem. Burada, Yunanistan’da insanlar genellikle Türkiye’ye karşı konumlanmıştır. Çünkü okullarda hep Türkiye hakkında çok şey duyuyorlar: Yunanistan 400 yıl işgal altında kaldı, 1821 öncesi ne oldu… Bu konularla ilgili okullarda çok sayıda yıl dönümü ve anma etkinlikleri yapıyoruz. Çocuklar bu iddiaları tiyatrolarla, şiirlerle sahneliyor…
Bazı insanlar bunu kabul ediyor. Ancak herkesin yapmaması adettendir, bunun altını değerli bir şekilde çizmeliyiz. Çoğunlukla sol kesimden ve KKE’den gelenler Türkiye’ye karşı değil. Sadece Türk hükümetine, AKP’ye karşı konumlanıyorlar.
Bazı açılardan Türkiye’den oldukça farklı. Kendi adıma Türkiye’deyken doğrudan Yunanistan aleyhine konuşan birine rastlamadım. Ancak burada “Bizi hep selamlıyorlar” gibi şeyler söyleniyor…
Milliyetçiliğin insanları bir araya getirme ve seçimlere bir şeyler hazırlama yolu olduğunun elbette bilincindeyiz. Ama sadece bu da değil: aynı zamanda faşizme de yardımcı oluyor. Milliyetçilik faşizme giden yolda ilk adımdır. Ve Yunanistan’da hükümet bunu çok kullanıyor. Seçimlerden sonra her şeyin değişeceğini umuyoruz. Ancak görünen o ki çok parlak bir sonuç beklemiyoruz. Sadece en kötünün en iyisini tahmin et…
“MİLLİYETÇİLİK DOĞADAN GELMEZ”
Gördüğünüz gibi burada büyük bir sorumluluğumuz var. Bütün bu aktörlere karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Ama tekrar tekrar deneyeceğiz.
Aslında, insanoğlu propaganda tarafından yönlendirilir. Çok sert, bitmeyen bir propaganda… Ancak görüyoruz ki insanlar her zaman birebir tepki vermiyor. Örnek vermek gerekirse, 1999’da Türkiye’de meydana gelen deprem gibi büyük felaketler. İnsanlar bu şoktan etkilendiler, çok etkilendiler ve Türkiye’den farklı bir şekilde söz edildiğini gördüler. Bu yüzden insanların doğuştan, doğuştan Türkiye insanına karşı bir bakış açısına sahip olabileceğine inanmıyorum. Tanık olduğumuz şey, sürekli propagandaya maruz kalmanın bir eseridir.
Mülteciler de önemli bir gündem. 2015’te milyonlarca mülteci buradan geçti. İnsanların büyük bir çoğunluğu onların yanında yer aldı ve yardım etti. Bu konu kapsamında kurduğumuz bir teşkilatımız var ve herkes dahil olmak istedi. Tabii iki yıl sonra, AB ile Türkiye arasındaki anlaşmanın ardından işler değişti. Çünkü sınırları kapattılar ve mültecilere karşı propaganda başlattılar. Ya da örneğin Türkiye’den gelen mülteciler. Buradaki insanlar onları kabul etti. İnsanları bir şeye karşı olmaya ikna etmek kolay değildir. Bu ancak propaganda ile mümkündür.
MİLİLİZM İNSANLARI ‘TEHLİKE ALTINDA’ HİSSEDİYOR
Sizce SYRIZA’nın milliyetçi telaffuzları benimsemesi ile YD’nin aynı telaffuzları kullanması arasında biçemsel bir fark var mı?
Örneğin, SYRIZA İsrail ile hükümetteyken ilişkiler kurdu. Filistinlileri her türlü yardımdan mahrum bıraktılar. Aynı zamanda farklı bir niyet benimsediler ve bunu ‘sol’ bir manzara ile yansıtmaya çalıştılar. Elbette sol örgütler, SYRIZA’nın ne yapmaya çalıştığının ve soldan uzaklığının, burjuva sınıfının partilerinden sadece bir obur olduğunun farkındaydı! Onlardan hiçbir beklentimiz yok.
Peki, bugün Türkiye’nin sonuna yakın yaşayanlar gündemi farklı mı hissediyor?
Tabii sınırda yaşayanlar için işler eskisi gibi değil. Örneğin, Meriç[2] … Bu bölgeler ağır silahlı. Askeri faaliyetler artıyor. Türkiye’nin gündemi de mülteci gündemi de bu insanları değiştirdi. Eskiden mültecilere kucak açanlar, şimdi oldukça olumsuz bir tavır sergiliyor. Bunun militarizasyonla önemli bir bağlantısı vardır. Çünkü bir bölgenin silahlanmasıyla insanlar ‘tehlikede’ hissettiriliyor.
“MÜLTECİLERLE İLİŞKİMİZİ İSTEMİYORLAR”
Bu anlamda siz desteklemeseniz de NATO ya da AB gibi büyük ölçekli planların Yunanistan’ı yalnız bıraktığını düşünüyor musunuz? Örneğin ekonomi ve mülteciler gündemde. Ne de olsa Yunanistan’ın bu örgütlerle resmi bağları var. Böyle bir yalnızlığın popülist telaffuza yardımcı olabileceğini düşünüyor musunuz?
Hiç yardımcı olmadıklarını söyleyemem. Ancak istedikleri yere mali yardımda bulundular. Örneğin Frontex[3] hadi alalım Ege Denizi’ndeki sınırdan Evros’a çekilen sınır için yeterli mali kaynak sağladılar. Kamplar için de öyle. Yunanistan’da ilk kez tıpkı 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi mülteciler için kamplar inşa edildi. 2. Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde Almanya’da olduğu gibi… Üstelik SYRIZA da işin içindeydi, onlar başlattı. Tabii AB’nin talimatları doğrultusunda… Daha önce burada herkes istediği yerde kalabiliyordu. Bir iş bulabilir ve bir şeyler yapabilirdi. Artık bu kampları dışarıda kapattılar. İçeri giremiyoruz, hükümetten özel izin almamız gerekiyor. Mülteci ve göçmenlerle bağ kurmamızı istemiyorlar. Bildiğiniz gibi özellikle Almanya Yunanistan’a yardım etmedi. Memorandum gibi süreçlerde insanlar bunun farkında.
Düşük fiyatlar ve geçim kaynakları bugün büyük bir sorun. Özellikle enflasyon. Başlangıçta bir istikrar sağlanmaya çalışıldı. Aslında pek bir şey yapılmadı. Ama savaşla birlikte tekrar geri döndük. Enflasyon çok hızlı arttı, şu anda yüzde 10’lar civarında. Ancak asgari fiyat düzeyi aynı ölçüde artırılmadı, eskisi gibi kaldı. Bundan kaynaklanan hoşnutsuzluğu çok net hissetmeye başlıyoruz, önümüzdeki süreç çok şiddetli olacak.
‘DİNLİLER ESKİ KADAR ÇOK KONUŞMUYOR’
Milliyetçilik gündemine dönecek olursak… Sizce Yunanistan’da milliyetçi bakış açısı nasıl inşa ediliyor? İki ülke arasında benzerlikler görüyor musunuz?
Din konusunda aynı sorunları paylaşmıyoruz. Yunanistan’da hala Türkiye karşıtı söylemi yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu anlamda 1821 öncesini ve 1922’de İzmir’de yaşananları anlatıyorlar. O zamanlar Yunanistan’ın Ankara’ya ilerlediğini, Sakarya’da olduğunu söylemek hiç alışılmış bir şey değil… Sadece o bölgeleri kaybettiğimizi söylüyorlar. 2-3 milyon Rum nüfusu yaşıyordu.
Ancak bu anlatı çok etkili değildir. Asıl etkili olan “Türkiye Yunanistan’dan bazı yerleri almak istiyor” korkusu. Bu onların ana odak noktasıdır. “Türkiye adalarımızı almak istiyor ve Meriç’e saldırmak istiyor” gibi şeyler. Ama dediğim gibi insanlar eskisi kadar dinden bahsetmiyorlar. Daha doğrusu propaganda dine odaklanmaz.
‘TARİHİ DEĞİŞTİRMENİN TEK YOLU’
Bunun yanı sıra sizce alternatif bir analiz nasıl oluşturulabilir? Son olarak, ne eklemek istersiniz?
Değişim elbette kolay bir süreçten geçmiyor. Propaganda ile insanlar doğdukları andan itibaren bir şeyler empoze edilmeye çalışılmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’ye sık sık savaşı soruyoruz. Ama bunu nasıl çözebiliriz? Müzakere ederek, iki ülke halklarının dayanışmasıyla…
Sendikalarla, yoldaşlarla bağlarımız olursa hepimiz için daha yeterli olacağına inanıyorum. Çünkü tarihi değiştirmenin tek yolu bu. Tüm bu propagandaya, yapmaya çalıştıkları her şeye karşı çıkmanın tek yolu bu. Savaşla ilgili her şeye karşı çıkmanın tek yolu bu. Trajik bir durum var: Yunanistan’ın burada çok silahı var ama ABD ve Avrupa bunları bedava mı veriyor? Tabii ki para için! Bu yüzden yaşayacak paramız yok. Elimizde ne varsa askeri harcamalara yatırıyoruz. Örneğin, NATO’ya GSYİH’mızın yüzde 2’sinden fazlasını veriyoruz. Bu çok büyük bir rakam. Sağlığa veya eğitime ayrılması gereken kaynaklar bunun yerine silahlara gidiyor.
Türkiye’deki şartların buraya göre daha zor olduğunu biliyorum. Hükümet neredeyse hiçbir şeye izin vermiyor. Türkiye’deki yoldaşlarımızla birlikte kendi propagandamızı yapmanın bir yolunu bulmalıyız. Elbette böyle bir propaganda her iki taraftan da geldiğinde daha etkili olacaktır. Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve İşçi Partisi (EMEP) ile ilişkimizin arkasında yatan budur. Bunu Avrupa’ya da taşımak istiyoruz. Son dönemde bu projede iyi gidiyoruz.
NOTLAR:
[1]Panhelenik Sosyalist Hareket (Andreas Papandreou tarafından kurulan merkez solun geleneksel temsilcisi)
[2]Edirne sınırındaki bölge
[3]Avrupa Birliği Üye Devletlerinin Dış Amaçlarının Yönetimi için Operasyonel İşbirliği Ajansı